İngiltere’nin güneyindeki Salisbury Ovası’nda yer alan Stonehenge, dünyanın en gizemli ve etkileyici megalitik yapılarından biridir. Binlerce yıl öncesine tarihlenen bu taş dairesi, yalnızca mimari değil, aynı zamanda gökyüzüyle kurduğu hassas bağlantılarla da dikkat çeker.
Stonehenge’in yaz gündönümünde doğan Güneş’in ilk ışıklarıyla tam hizalanması, yapının astronomik bir gözlemevi olarak da kullanıldığını gösterir. Yaz gündönümünde Güneş, giriş taşlarının arasından doğar ve merkeze yerleştirilen "altar taşı"na ışık düşürür. Bu hizalanma rastlantı değil, bilinçli bir astronomik hesaplamadır.
Kış gündönümünde ise Güneş batarken tam tersi yönde bir hizalanma gerçekleşir. Bu da yılın iki zıt dönüm noktasının Stonehenge’de kutlandığını ve zamanın döngüsel doğasının izlendiğini gösterir.
Arkeoastronomlar, yapının Ay tutulmaları, Ay’ın majör/minör durakları ve tutulma döngüleriyle de ilişkili olabileceğini savunur. Bazı iç taş dizilimleri, 18.6 yıllık Ay düğümü döngüsüne işaret eder.
Stonehenge, sadece bir tapınak ya da takvim değil; aynı zamanda doğa, zaman ve insan ruhunun birlikte işlediği bir merkezdi. Bu taşlar, eski halkların gökyüzünü anlamaya ve zamanın kutsal yapısını takip etmeye çalıştığı bir bilinç durumunun ürünüdür.
Astrolojik olarak bakıldığında, Stonehenge’in enerjisi, Güneş’in doğuşu ve batışıyla bağlantılı sembolleri, hayatın ışık ve karanlık döngüsünü temsil eder. Bu döngü, astrolojide burçların mevsimsel geçişlerini ve hayatın evrimini yansıtır.
Modern çağda bile insanlar yaz ve kış gündönümünde Stonehenge’e akın ederek bu kutsal hizalanmaları kutlar. Bu, insanın gökyüzüyle bağ kurma arzusunun binlerce yıldır sürdüğünün kanıtıdır.
Sonuç olarak Stonehenge, yalnızca taşlardan oluşan bir yapı değil, evrenle hizalanmış bir zaman ve ritüel tapınağıdır. Güneş’in yolculuğunu izleyerek hem zamanı ölçer hem de ruhu gökyüzüne taşır.